TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Mesleğimize Ve Geleceğimize Sahip Çıkacağız...06.12.2012 Yapı Denetim Kanun Değişikliği - Serbest Peyzaj Mimarlığı Hizmetleri Üzerine Tehditler

GENEL MERKEZ
21.03.2014 (Son Güncelleme: 21.03.2014 03:12:14)

Serbest çalışan üyelerimizin olası tehditlere karşı özlük haklarının korunmasının sağlanmasında, Odamız Yönetmelikleri çerçevesinde ,özellikle proje müelliflik hizmetlerinde üyelerimizin telif hakları ile birlikte meslek hizmet standartlarının sicilinin tutularak mesleki hak ve yetkilerinin korunumu adına bir yapılandırma süreci başlatmış olduğu halde, üyelerimizin proje hizmetlerini SMM Yönetmeliğimiz 16. Madde hükmü gereklerini yerine getirmekte imtina ettiği ve tescil/telif hakları ile ilgili Odamızın yıllardır vermiş olduğu bilinçlendirme çalışmalarına yeteri kadar geri dönüş olmadığı ile birlikte konu ile ilgili önümüzdeki günlerde yaşanacak olan meslek alanları ve haklarımıza olan müdahalenin çok iyi değerlendirilememiş olduğu fark edilmiş olup, söz konusu değerlendirme raporumuzu paylaşmak gereği hissedilmiş bulunulmaktadır.

MESLEĞİMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ
06.12.2012

 

Torba Yasa Taslağı" ile asıl gerekçesi " Yapı Denetimi"  bağlamında yapılan düzenleme ile kentsel dönüşüm uygulamalarına yönelik olarak, "teknik danışmanlık" adı altında teknik taşeronların oluşturulması ile  kıyılar, kırsal alanlar, meralar ve dönüşüm sürecinin engelsiz atlatılması TMMOB Yasası‘nı da değişikliğe uğratarak gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

 


Oda Yönetim Kurulumuz , meslek hukukumuz açısından kabul edilemez nitelikte çeşitli yetkilerle donatılan bu kuruluşların işlevlerini engelsiz bir biçimde yapmasının sağlanması için de imar yasası ve diğer mevzuat değişiklikleri  ile birlikte doğrudan mesleğimizi ve örgütselliğimizi ilgilendiren Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ve TMMOB Kanunu bu "Torba Yasa" kapsamında değiştirilmek istenmesi yönündeki çabalar hakkında tüm üyelerimizi bilgilendirme raporudur.

 

Değerli Üyemiz,


Oda Yönetim Kurulumuz, 2011 yılı Temmuz ayı ile başlayan Bakanlıklardaki görev ve teşkilat değişikliklerini belirleyen KHK süreçleri ile birlikte,  2012 yılı ilk aylarından itibaren süre gelen 2B yasası, Afet Riski Altında Kalan Alanların Dönüşümü yasası ve  Nisan ayı içerisindeki imar çalışmalarını etkileyecek yönetmelik değişiklikleri süreci,  akabinde Büyükşehir Belediesi yasa Değişikliği  konularını  izlemiş ve söz konusu radikal değişikliklerin uygulamaya yansımalarının teknik boyutlarının değerlendirmeleri yapılırken 12 Kasım 2012 tarihinde Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı" adındaki, ancak TORBA KANUN NİTELİĞİNDEKİ  tasarı ile yapı denetim hizmetlerinden ziyade TMMOB‘nin varlık nedeninin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği görülmektedir.

 

Bu noktada öncelikle belirtmek isteriz ki, TMMOB Yasasını değiştirme ya da ortadan kaldırmaya yönelik girişimler mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini kamusal niteliğinden arındırarak, ülke varlıklarının sorgusuzca metalaştırılmasına fırsat yaratılmasını amacını taşımaktadır. Ayrıca hazırlanış süreci, şekli ve içerik itibarıyla TMMOB‘siz TMMOB Yasası değişiklikleri kabul edilebilir değildir.

 

Ve biliyoruz ki; yapılacak yeni değişikliklerle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetleri ve ilgili meslek örgütleri, böl-parçala-küçült-yönet-etkisizleştir yaklaşımıyla demokratik ve merkezi yapılardan rekabetçi yerel yapılara dönüştürülerek merkezi kamu yönetimine bağlanması ve Odalarımız ve Birliğimiz TMMOB, bugüne kadar izin vermediğimiz siyasi iktidarların ve siyasi partilerin rant ve rekabet temelli müdahalelerine açık bir yapıya ve arka bahçelerine dönüştürülecektir.

 

Diğer yandan belirtmek isteriz ki, mühendislik bilimleri ile mimarlık ve şehir plancılığı bilim ve disiplinleri, multi disipliner (çok disiplinli-çokbilimli) mesleki hizmetleri gerektirmekte ve gerek kendi içlerinde gerekse aralarında mesleki, bilimsel, teknik geçiş gereklilikleri bulunmaktadır. Dolayısıyla meslek alanlarının ve hizmetlerinin tarifi, sınırı ve ülke genelindeki ortak uygulamaları, ancak TMMOB‘nin mevcut yapısı gibi bütünsel bir kurum tarafından gerçekleştirilebilir.

 

Bu nedenle meslek alanlarımızın ve aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesi otoriter ve rekabetçi bir kanun yapma zihniyeti ve böl-parçala-küçült-aşırı parçalı yapıları yönet yaklaşımıyla düzenlenemez. Meslek alanlarımız ve aralarındaki ilişkilerin, bilim, teknik ve toplumsal yarar doğrultusunda ancak TMMOB ve Odalarımızın demokratik işleyişi içinde belirlenebilir, düzenlenebilir bir konu olduğu unutulmamalıdır.
Mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetleri gerçekte bilim, teknoloji, Araştırma -Geliştirme ,tarım, orman, sanayi, enerji, ulaşım, madenler, tüm doğal kaynaklar, yapılaşma ve yerleşme / kentleşme politikalarının dinamik gücüdür, böyle olması gerekir. Ancak ne yazık ki bu gerçekler hemen hemen tüm siyasi iktidarlar tarafından hep ikinci plana itilmiş, bazı alanlarda yetkiler uluslararası sermaye kuruluşlarına devredilmiş, bazı alanlar ise neredeyse ortadan kaldırılmıştır. Mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin ana sektörleri kamusal fayda anlayışından çıkarılıp serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin özneleri haline getirilmiş, kentler, tarım arazileri, kamu arazileri, madenler, enerji ve tüm alanlar rantlara göre şekillendirilmiş ve plansızlık egemen kılınmıştır.

 

Hazırlanan torba yasada; Yapı Denetimi Hakkında Kanun, İmar Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu, Kıyı Kanunu, İskan Kanunu, Mera Kanunu, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve TMMOB Kanunu ile ilgili düzenlemeler bulunuyor. Taslak metnin sadece 15 maddesinin Yapı Denetimi Hakkında Kanun" ile ilgili olduğu; 18 maddesinde 3194 Sayılı İmar Kanununda değişiklik, 6 maddesinde 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda değişiklik, 6 maddesinde Kıyı Kanununda değişiklik, 3 maddesinde Belediye Gelirleri Kanunu, İskan Kanunu, Mera Kanununda değişiklik, 3 maddesinde 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda değişiklik, 9 maddesinde Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda değişiklik, 5 maddesinde ise 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik içerdiği görülmektedir.

 

Yaşanan süreçleri objektif değerlendirmek ve mesleki örgütlülüğümüzün gücünün farkında olan  ve tüm üyelerimizle paylaşarak geleceğimizi birlikte çizmek, meslek alanlarımız üzerindeki müdahalelerle birlikte, mesleki hizmetlerimiz üzerinde lisanlarımızdan aldığımız mesleki hak ve yetkilerimizle ilgili olası kayıplarımızı değerlendirmek ve mesleki örgütlülüğünün  gücü üzerinden yol haritamızı çizmek üzere Yönetim Kurulumuzca yapılmış değerlendirmeleri  paylaşmak istemekteyiz.

 

Yönetim Kurulumuzun konu ile ilk değerlendirmesi,  proje müellifliği hizmeti üreten meslek disiplinlerini yakından ilgilendiren yasal unsurlar üzerinde değişikliklerle ilgili süreç 03-14 Nisan tarihli Planlı Alanlar Tip İma Yönetmeliği ve Yapı Uygulama Yönetmelikleri üzerinde gerçekleştirilmiş bulunulmasıyla,  proje müellifliği ve teknik uygulamalardaki fenni mesuliyeti(teknik uygulama sorumluluğu)  gerektiren mimarlık ve mühendislik hizmetlerini önemsizleştirmeye yönelik "beyan" usulünü destekleyici bir düzenlemeye gidilmesi ile özellikle müelliflik hak ve yetkilerinde büyük olumsuzlukları beraberinde taşıyacağı sebebi ile öncelikle 18 Mayıs 2012 tarihine yayınlanarak 01 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe giren bir uygulamaya başlamıştır.

 

Değerli Üyemiz,

 

Yönetim Kurulumuzun süreci değerlendirdiği görüşlerini siz üyelerimizle paylaşmak istemesinin sebebi, bu gün sadece "bürokrasinin azaltılması" gerekçesi ile mesleki denetim ve oda-üye ilişkisi üzerinde yaptırım uygulamaya çalışılan sürecin tek başına buraya kadar olmadığı, beraberinde gelen yasa değişiklikleri ile gerçekte tüm meslektaşlarımızın meslek erbaplığının tartışmaya açıldığı yeni bir süreç ile karşı karşıya olduğumuz ve hep birlikte meslek alan ve haklarımız üzerinde ki süreci birlikte karar almak üze bir yol haritası çizmemiz gerekliliğine olan inancıdır.

 

Süreci değerlendirdiğimizde;

 

KHK lerle Bakanlıkların görev ve teşkilatlarındaki radikal değişiklikleri takip eden sürede doğal (orman-su)varlıklarımızın satışı, dönüşüm yasası ile de tapulu-tapusuz tüm alanların dönüşüm alanı ilan edilmesi, kültür varlıkları üzerindeki ilke karar değişiklikleri ile  yapılaşmaya açılması yönündeki kararlar değişiklikleri meslek alanlarımız üzerindeki müdahaleleri çok net bir resimle gözler önüne serilirken, başlığı " bürokrasideki ağırlıkları azaltma " adı altında proje hizmetlerinin " beyan" esasına alınmasının tesadüf ve gerçekten bürokrasiyi rahatlatma adına yapılmadığı da hemen ardından gelen Yapı Denetim kanununda Değişiklik Tasarısı ile niyetin ne olduğunun açık ikrarı olmuştur.

 

Yasa taslağı mühendislik ve mimarlık hizmet alanlarını düzenlemektedir.

 

Genel değerlendirmesini, 648 sayılı KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına tüm ülke toprağını (tapulu - tapusuz) istediği gibi kullanma yetkisi verilmiş; taslak ve yeni yasalaşmış olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile bu yetkinin hangi araç ve yöntemlerle kullanacağı düzenlenmektir şeklinde yorumlayabileceğimiz kanun değişikliği tasarısı, Genel Gerekçesinde  "yaşanabilir ve sürdürülebilir kentsel ve kırsal çevrelerin oluşturulmasına, nitelikli ve güvenli yapılaşmanın sağlanmasına, marka şehirlerin oluşturulmasına ve uluslararası ortamlarda rekabet edilebilir bir meslek ortamının hazırlanmasına ilişkin iş ve işlemler yürütmek üzere teşkilatlanmıştır" denilmekte ve "Bu hedefe ulaşılmasında mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin önemli bir yer tuttuğu açıktır. Bu hususta özellikle yapıların projelendirmesi, uygulanması ve denetlenmesinde görev alan meslek mensuplarına büyük görevler düşmektedir."... "Yapı ve tesisat müteahhitlerimizce gerek uluslararası, gerekse iç piyasada yapım işlerine yönelik olarak önemli başarılar elde edilmesine karşın, diğer mimarlık ve mühendislik hizmetleri noktasında aynı ivmenin yakalanamadığı gözlemlenmekte olup," denilmekte ve ülkemiz  mühendis ve mimarları ile müteahhitlik sektörü arasında karşılaştırma yaparak mühendisli ve mimarlık mesleğini yürüten bizlerin  başarılarının tartışılır olduğu yorumunu yaparak müteahhitlik olmazsa olmaz sonucuna bağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.

 

"Yapı sektöründe dış piyasalarda gösterilen başarının ülkemiz içinde bütün yerleşmelerde aynı ölçüde kendini gösterememesinin nedeninin ülkemizdeki mimarlık ve mühendislik hizmetlerine dair müşavirlik sisteminin sağlıklı bir şekilde kurulamamasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir." ifadelerine yer verilmek suretiyle, Türkiye‘deki mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin başarısız olduğu ön plana çıkarılarak, kurulacak "Teknik Müşavirlik Kuruluşları" ile bu başarısızlığın önüne geçilebileceği vurgulanmaktadır.

 

Müteahhitliğin yanında "diğer mimarlık ve mühendislik hizmetleri noktasında aynı ivmenin yakalanamadığı gözlemlenmekte olup, uluslararası ortamlarda rekabet edilebilirlik ve tanınırlık konusunda eksiklik hissedilmektedir." gerekçesinin de yaşanan gerçeklikle bağdaşmadığını hepimiz bilmekteyiz. Eğer bir eksiklik var ise bu merkezi idarenin meslek mensuplarına ve kamuya yönelik koruyucu hükümlerinin; bazen KHK‘ler bazen kanun teklifleri ile çok sık olarak da düzenleyici işlemlerle ortadan kaldırılmasıdır.
Yasalar, toplumsal ihtiyaç haline gelen sorunlara yanıt vermek üzere objektif tespitler üzerine gerekçelendirilir. Oysa söz konusu taslağın objektif tespitler üzerine kurgulanmamış, ancak proje ve kamusal denetim hizmetinin ulusal ve uluslararası şirketlere pazar olarak sunumuna yönelik düzenlenmiş olduğu görülmektedir.

 

Taslağın adı, "Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı" olmasına karşın, aslında yapı süreçlerinin denetimi yerine "Teknik Müşavirlik Kuruluşlarının Görev ve Sorumluluklarını" düzenleyen bir yasa metni şekline dönüştürüldüğü görülmekte olup, taslağın içeriği tüm sistemin değiştirilmesine yöneliktir.

 

Taslak, Mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin ifa koşullarını tümden değiştiren, bir mühendis ve mimarın bir sermaye şirketi dışında serbest olarak çalışma olanağını tümden ortadan kaldıran, yapı sürecindeki mühendislik ve mimarlık projeleri arasındaki bağı koparan bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle, basit bir değişiklik algısı yaratılması doğru bir yaklaşım değildir.

 

Taslakta yer verilen gerekçelerle, yapı üretim ve denetim sürecinde görev alan müteahhitler dışında; yerel yönetimlerin, kamu görevlilerinin, mühendis ve mimarların başarılı olmadığı; yatırımcıya gereksiz zaman kaybettiren "bürokrasinin parçaları" oldukları gibi bir genellemeden yola çıkılarak kanun taslağı oluşturulması; Bakanlığın "kamu" görevini bir kenara bırakmış olduğu ve sadece yatırımcıyı bir başka deyişle sermayeyi gözetecek uygulamaların önünün açılması amacı ile yetki ve kaynakların denetimsiz bir biçimde belli kesimlere aktarılmasının araçlarının oluşturulduğu gözlemlenmektedir.

 


Yasa taslağında Bakanlık görevi olarak doğrudan meslek alanlarının düzenlenmesinden bahsedilmekte, meslek kuruluşlarının adı bile anılmamakta, bu şekilde olağan dönemlerin ürünü olmayan KHK‘lerin yarattığı hukuksal tahribat üzerine yetki alınmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.

 

Bu kanun taslağının, "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun"un bir uzantısı ve tamamlayıcısı olduğunu anlamak güç değildir. Dönüşüm Kanununun yürürlüğe girmesinin ardından yoğun bir şekilde başlayacak olan yıkım ve inşaat faaliyetinin, izinlerini Bakanlığın vereceği "özel" kuruluşlar eliyle yürütülmesini sağlama amacı açıkça okunmaktadır.

 

Taslak ile ülke genelinde yapılaşma sürecinde jeolojik araştırmalardan başlayarak kent planlaması, yapıların plan ve projelerinin hazırlanması, uygulanması ve denetlenmesi konularındaki bütün iş ve işlemler "Teknik Müşavirlik Kuruluşları"nın eline bırakılmaktadır.

 

İş alanının bu denli geniş belirlendiği bu kuruluşların örgütlenmesi çok kolay olmayacaktır. Büyük sermaye, çok sayıda ve çeşitli alanlarda uzman istihdamı gerektiren bu kuruluşların izinlerinin de Bakanlıkça verileceği gözetildiğinde devlet eliyle gerçekleştirilecek tekelleşmenin söz konusu olacağını söylemek mümkündür.

 

Bir taraftan mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin önemi belirtilirken, diğer taraftan da projelendirme, onay ve ruhsat süreçlerini parçalayarak içinden çıkılmaz bir noktaya getirilmesi; bürokrasiyi azaltma gerekçesi altında onay süreçlerini kısaltan, yerel yönetimleri ve meslek odaları denetimini dışlayan bu düzenleme yapım sürecinde olduğu gibi yapım sonrası süreçte de telafisi mümkün olmayan tehlikelerle karşılaşılması sonucunu doğuracaktır.

 

Taslağın; objektif olmayan gerekçeye dahi uygun düzenlemeleri içermediği, tamamen sermayenin talepleri ön plana çıkarılarak hazırlandığı görülmektedir. asıl maksadının; ekonomik politikasını kentsel rant üzerine ve kamusal ve özerk olması gereken her alanın özelleştirilmesine ve yatırımcının karını arttıracak şekilde hizmet verir hale getirilmesine odaklamış olduğu, bu nedenle, ekonomik kriz ve açmazlarına kısa vadeli çözümler bulabilmek adına ilgi sahasına giren her alanı hiçbir kurum ve kural tanımadan düzenlemeye çalışıldığı görülmektedir.

 


Bugün böyle bir yasa taslağı hazırlamanın gerekçesi, kentsel dönüşüm projelerinin de yabancı hizmet sunucularına açılacağının habercisi olsa gerektir. Mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin rekabete değil uluslararası şirketlere teslimi sonucunu doğuracak bu taslağın geri çekilmesinde sayısız yarar vardır. Aksi halde, kurulacak teknik müşavirlik büroları küresel şirketlerin bağlı birimleri olarak hizmet yürütecektir.

 

Yürürlükte bulunan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun‘un 1. maddesinin (ı) bendinde,


• "Yapı denetim kuruluşu Bakanlıktan aldığı izin belgesi ile münhasıran yapı denetimi görevini yapan, ortaklarının tamamı mimar ve mühendislerden oluşan tüzel kişi" olarak tanımlanmışken; bu yasa taslağı ile kurulması ön görülen "Teknik Müşavirlik Kuruluşları"na Bakanlıkça verilen izin belgesine bağlı olarak etüt, proje ve yapı denetimi işlerini yapabilme, bu işlerin yanı sıra "müellif veya müelliflik kuruluşu" görevleri olarak tanımlanan "her türlü harita, plan, etüt, rapor, zemin etüt raporu, proje, arazi ve arsa düzenleme, ifraz, tevhit, kentsel tasarım, proje geliştirme, yapıda güçlendirme, enerji verimliliği ve kullanım amacı değişikliği için rapor ve proje hazırlanması, keşif, metraj, araştırma, geliştirme ve bu alanlarda danışmanlık gibi mimarlık ve mühendislik hizmetlerini, yapılarda risk ve hasar tespiti, yıkım raporunun hazırlanması ve yıkım işlerinin denetimi, bünyesinde hizmet alımı ile turizm uzmanı çalıştırmak suretiyle âtıl konut sertifikası vererek mevcut yapıları turizme kazandırma, ihale, şartname, sözleşme hazırlığına ilişkin iş ve işlemleri yapabilme, bu konularda yurtdışında da faaliyet gösterebilme" yetkisi verilmekte ve "nama yazılı ödenmiş sermayelerinin yarısından fazlası meslekî yetkinliği haiz denetçi mimar, mühendis" olmak koşulu ile "Teknik Müşavirlik Kuruluşu" kurabilmek mümkün olmaktadır.

 

Taslağa göre, yapı denetimi, teknik müşavirlik kuruluşlarının çok çeşitli çalışma alanlarından yalnız birisidir. Bu koşullarda teknik müşavirlik kuruluşlarının nama yazılmış sermayesinin çoğunluğunun mühendis, mimar ve şehir plâncılarında olması, bu mesleği uygulayan kişiler için hiç bir güvence oluşturmamaktadır.

 


Teknik Müşavirlik Kuruluşları‘nın yapabileceği görevler dikkate alındığında; tüm mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin tek bir çatı altında toplanması ön görülmekte, böylelikle mimarlık/mühendislik mesleğinin "serbest meslek" olma özelliği ortadan kaldırılmaktadır. Müelliflik dahi bireysel olma özelliğini yitirebilecek şekilde müelliflik kuruluşu adı altında tüzel kişiliğe dönüştürülmektedir.

 

Sermaye sahibi herhangi bir vatandaş yanına mimar veya mühendis almak kaydıyla "Teknik Müşavirlik Kuruluşu" kurabilecektir. Bunun sonucu olarak da Mimarlık ve Mühendislik Meslek alanı tamamen sermayenin eline geçecek ve sermayenin kontrolü altında gelişecektir.

 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın yetkin bulduğu mimar ve mühendisler ancak çalışma olanağı bulabilecek, kuruluşuna izin verdiği Teknik Müşavirlik Kuruluşları da TOKİ‘nin ya da uluslararası grupların taşeronluğunu yaparak meslek ortamını etik değerler ve kamu yararını korumadan yoksun olarak düzenleyeceklerdir. Bunun sonucu olarak da mühendis, mimar ve şehir plancıları sermayeye ve iktidarlara hizmet veren ücretli çalışan haline dönüşecektir.

 

Mimar, mühendis ve şehir plancıları, sermayenin hâkim olduğu, kar elde etme kaygısı içinde olan ticari yapıdaki hizmet kuruluşu olan Teknik Müşavirlik Kuruluşlarının birer kölesi haline geleceklerdir.

 

Yasa taslağında yer alan "...müteahhitlerden SGK temiz kağıdı istenmeyecektir. " koşulu, tehlike sınıfı yüksek iş kolu olan inşaatta çalışanların sosyal güvenlikten yoksun bırakılması anlamını taşımakta olup, bu da çalışanların haklarının ellerinden alınacağının bir örneğini oluşturmaktadır.

 

Bu taslağın yasalaşmasıyla, kamuoyu bilgilenmeden çıkan yüzlerce çıkan değişikliklere bir yenisi daha eklenecektir. Bu kanun taslağı içerik olarak tamamen uluslararası firmaların ve onların taşeronluğunu yapacak olanların taleplerini karşılamaya yöneliktir. Mimar, mühendisleri etkisizleştirerek yapı denetimini sermaye şirketi olan müşavirlik firmalarına bırakmaktadır.

 

Sonuç olarak; serbest meslek faaliyetinde bulunan, mimarlık ve mühendislik büro sahipleri, kamuda veya özel sektörde, yapı denetim kuruluşunda, şantiye şefi olarak ücretli ve diğer alanlarda çalışan tüm mühendis ve mimarlar bu taslağın yasalaşması ile meslek ortamlarını kaybetmekle karşı karşıya kalacaklardır.

 

Öncelikle bu kanun taslağının yürürlükteki 4708 sayılı Kanun‘dan farklı olarak ne getirdiğine bakmak gerekirse;


• 3. maddede en dikkat çekici olan, etüt ve proje denetçisi, yapı denetçisi olan ve teknik müşavirlik kuruluşları ile müellif ve müelliflik kuruluşları içinde yer alan mimar mühendisler için mesleki yetkinlik şartı getirilmiş olmasıdır. Mesleki yetkinliğin içinin ne ile doldurulacağı, kriterlerin ne olacağı ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Mesleki yetkinliğin kazanılma koşullarının Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikler eliyle belirleneceği anlaşılmaktadır. Bu durum meslek odalarının anayasal yetkilerinin gaspı anlamına gelmektedir.

 

Teknik müşavirlik kuruluşlarının tanımına bakıldığında ise, bu kuruluşların denetim hizmeti dışında proje hizmeti de verebilecekleri görülmektedir. Her ne kadar kendi yaptıkları projelerin denetim işini üstlenmeleri yasaklanmakta ise de, bu kuruluşlar arasında karşılıklı anlaşmaların yapılacağını öngörmek güç değildir. Bu da sağlıklı bir denetimin yapılamaması sonucunu doğuracaktır.

 

Yapı denetimi teknik müşavirlik kuruluşlarının iş alanlarından sadece biridir. Serbest mühendislik ve mimarlık hizmetleri kapsamında yer alan neredeyse bütün hizmetler Bakanlığın izin vereceği bu kuruluşlar eliyle yürütülebilecektir.

 

Bu düzenlemelerle yapı sürecinde proje yapımı tek elde toplanmakta, serbest rekabet engellenmekte ve birçok proje bürosunun kapanmasına neden olmaktadır. Proje ve Denetim tekelleşmektedir. Ayrıca yapılarda risk ve hasar tespiti, yıkım raporu hazırlanması ve yıkım işlerinin denetimi, konusunda sübjektif değerlendirmeler olacağı, yerel yönetimlerin yetkilerinin devredilmesi anlamına geleceği göz ardı edilmektedir.

 

Bu hizmetleri sunabilmek için sahip olunması gereken niteliklerin belirlenmesinde meslek odaları yok sayılmış, bununla birlikte yasayla hiçbir ölçüt konulmadan yönetmelik düzenlemelerine bırakılmak suretiyle bu nitelikleri belirleme yetkisi tümüyle Bakanlığın tasarrufuna bırakılmıştır.

 

Mevcut düzenlemede ve daha önceki taslaklarda bu kuruluşların ortaklarının tamamının mimar ve mühendislere ait olması aranırken bu kanun taslağında teknik müşavirlik şirket ortaklarının yarısının mimar ya da mühendis olmayan kişiler olmasına izin verilmektedir. Ayrıca, ciddi mühendislik bilgi ve birikimi gerektiren yapı laboratuvar şirket ortaklarının üçte ikisinin de mühendis olmayan kişiler olmasına izin verilmiştir. Bu kuruluşların sunacağı hizmetlerin iştigal konusu mühendislik ve mimarlık hizmeti olmasına karşın, mimar ve mühendis olmayan kişilerin sahip olacağı şirketler eliyle bu hizmetlerin sunulmasına izin verilmiş olacaktır. Meslek alanlarını meslekten olmayan kişilerin kuracakları sermaye şirketlerinin eline bırakmak Anayasaya uygun olmadığı gibi bilime ve tekniğin gereklerine de uygun değildir.

 

• 7. fıkrada, idarelerin yeterli uzman personeli bulunmaması halinde projeleri inceleme işi için teknik müşavirlik kuruluşlarından hizmet satın alabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Kolluk hizmeti olan ve kamu eliyle yürütülmesi gereken yapı ruhsatı sürecindeki denetim işinin özel şirketlere yaptırılmasına izin verilmesi, Anayasa Mahkemesi‘nin daha önce İmar Kanunu‘nda yer verilen yeminli mühendislik bürolarına yönelik iptal kararlarında vurguladığı can ve mal güveliğini yakından ilgilendiren yapı inşasında denetimin (ki bu biçimsel bir izinle değil, denetime bağlı olarak verilen bir izinle sağlanabilir) kamu eliyle yürütülmesinin gerektiği yönündeki gerekçesiyle bağdaşmamaktadır.

 

• 6. maddenin 13. fıkrasında ise meslek odalarının mevcut üyelerinin bilgileri ile süreli veya süresiz kısıtlığı bulunan ve üyeliği sona eren üyelerini merkez yapı denetim komisyonu ile bütün ilgili yerlere ve kuruluşlara bildireceği hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme Bakanlığın bir süredir meslek odalarından istediği üye bilgilerini alabilmesinin yasal dayanağını oluşturmaya yöneliktir. Ceza alan üyelerin ilgili yerlere bildirilmesi ise 6235 sayılı Yasa ile zaten hüküm altına alınmış bir konudur. Bu yasada buna yer verilmesine gerek bulunmamaktadır.

 

• 10.maddede mesleki yetkinlik, sigorta ve teminat başlığı altında denetçi mühendis ve mimarların mesleki yetkinliğe sahip olmaları gerektiği, mesleki yetkinliğin Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceğine yer verilmektedir.

 


Sistem içinde yer alan mühendis ve mimarların mesleki sorumluluk sigortası, müteahhitler için mali sorumluluk sigortası gibi yükümlülükler getirilmiştir.


• 11. maddede teknik müşavirlik kuruluşu, laboratuvar kuruluşu ile denetçi mimar ve mühendisler hakkında uygulanacak idari müeyyideler düzenlenmiştir. Eylemin niteliğine göre idari para cezası, belirli sürelerle yeni iş almaktan men cezası, belge iptali ve faaliyete son verme gibi çeşitli yaptırımlar öngörülmüştür.
"Bakanlık ceza verilmesine sebep olan denetçi mühendis ve mimarların durumunu meslek odasına bildirecektir." denilerek, odalar sadece üyelerine yaptırım uygulaması noktasında var sayılmıştır. Ayrıca disiplin süreçlerinde Bakanlık ile Odalar arasında yaşanan bazı sorunları aşmak için de 4708 sayılı Kanun‘dan farklı olarak soruşturmanın neticesini Bakanlığa bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Sürecin dışında bırakılmak için özen gösterilen meslek odalarının, bu maddedeki düzenlemelerle sadece üyelerini cezalandırıcı bir kurum olarak ele alınması manidardır.

 

Verilen para cezalarının ve gelir kaydedilen teminatların % 50‘sinin dönüşüm uygulamalarında kullanılacağı belirtilerek bu alana kaynak sağlanmaktadır. 2-B‘lerden sonra mühendis ve mimarlar üzerinden kentsel dönüşüme pay ayıran Dünyada başka bir örnek ülke olmasa gerek.

 

• 12. maddede, sistemde yer alanların görevini kötüye kullanmaları halinde 6 ayda 3 yıla kadar hapis cezası verilebileceği düzenlenmiştir. Yapmaları gereken denetimleri yapmadıkları halde yapmış gibi gösteren ve belge düzenleyenler için TCK‘nun resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmekte ise de, bu belgelerin resmi belge olup olmadığı tartışmaya açıktır.
Ayrıca bu mahkeme kararlarının meslek odalarına bildirileceği hususuna yer verilmiş olması bir önceki maddede olduğu gibi meslek odalarının, sadece üyelerinin cezaları hususunda görev yüklenen bir kurum olarak düşünüldüğünü göstermektedir.

 

• 13. maddede Bakanlığın denetim yetkisi düzenlenmektedir. Denetimin gerçekleştirilmesinde mesleki yetkinliğe sahip mimar ve mühendisleri sözleşmeli olarak istihdam edebileceği belirtilmektedir. Kamuda 657 sayılı Kanuna tabi kılınmaksızın sözleşmeli istihdam biçimi son dönemde oldukça sık karşımıza çıkmaktadır. Kamuda güvencesiz ve esnek çalışmanın önü bu kanunla bir kere daha açılmaktadır.

 

Değerli Üyemiz,


Son dönemde hazırlanan tüm yasal düzenlemelerde olduğu gibi, mühendislik ve mimarlık hizmeti gerektiren faaliyetlerin yürütülmesi düzenlenirken, mimar ve mühendis odaları yok sayılmakta, yetkileri göz ardı edilmekte, meslek mensuplarının denetimi alanından dışlanmaktadır. Mimarlık ve mühendislik hizmeti sunabilecek kişilerin sahip olmaları gereken niteliklerin belirlenmesinde meslek odaları yetkisiz kılınmakta, yasada hiçbir ölçüt getirilmeden yönetilmek düzenlemelerine bırakılmak suretiyle bu nitelikleri belirleme yetkisi tümüyle Bakanlığın tasarruflarına bırakılmaktadır.

 

Taslağın 15. maddesinden sonra çeşitli kanunlarda değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişikliklere bakıldığında; kalan son doğal alanlar, kıyı alanları, meralar, tarım alanları da koruma kapsamı sınırlarından çıkarılarak ya da yapılaşmaya açılarak talan edilmektedir. Bu yapılırken bilim, teknik, hukuk tanınmamaktadır.

 

• İmar Kanununda öngörülen değişikliklerde, 644 ve 648 sayılı KHK, 6306 sayılı Yasa ve diğer pek çok yasada yapılan değişikliklerle yerel yönetimlerin elinden alınan imar yetkilerine bir müdahale daha yapılarak planlama kademeleri, planlama ilkeleri göz ardı edilmektedir.


• Yine tarım alanlarının tarım dışı kullanıma açılması kolaylaştırılmakta, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri göz ardı edilmektedir.


• İmar planlarında ayrılan asgari eğitim, sağlık, spor ve sosyal tesis alanları kamulaştırılmayarak maliklerine verilmesi ve devlet eliyle sunulması gereken bu hizmetlerin yine bu amaçla ayrılan bu alanlarda paralı sunulması öngörülmektedir.


• Torba yasa taslağının 18. maddesiyle İmar Kanunu‘nun 11. maddesinde değişiklik yapılarak, mevcut yasada imar planlarında meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerler ile askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ile ülke güvenliği ile doğrudan doğruya ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri‘ne ait harekat ve savunma amaçlı yerlerin, Hazine ve özel idarenin teklifiyle belediyelere devredilebilmesi öngörülmektedir.


• Taslak, daha önce de gündeme gelen değer artış payına da yönelik düzenleme içermekte ve yapılan yatırımlarla bir bölgedeki taşınmazlarda değer artışı olursa, o bölgede taşınmazı olan vatandaşlardan, artan değerin yüzde 45‘i kadar para alınmasını; değer artış payı denilen bu paranın yüzde 30‘unun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na, yüzde 70‘inin plan değişikliğini onaylayan idareye aktarılmasını; eğer plan büyükşehir belediye sınırları içindeyse, bu tutarın büyükşehir belediyesi ve ilgili ilçe belediyesi arasında eşit olarak paylaştırılmasını, değer artışına yol açan plan değişikliği bakanlıkça onaylanmışsa, değer artış payının tamamının bakanlığa ödenmesini öngörmektedir.


• Kanun taslağı ile İmar Kanunu‘nun 13. maddesinde yapılması öngörülen değişikliğe göre kent merkezlerinde resmi yapı ve tesisler ile otopark, cami, hal gibi hizmetlere ayrılan yerler özel mülkiyete konu olabilecek şekilde imar planı değişikliği yapılarak yapılaşmaya açılacak, üstelik eşdeğer alan ayrılmayacaktır.


• İmar Kanununda öngörülen değişiklikler içerisinde bir yandan cami alanları da dahil olmak üzere sosyal donatı alanlarının yapılaşmaya açılması yönünde değişiklik yapılırken, diğer yandan toplu yaşam mekanlarına mescit yapılması zorunluluğu getirilmiştir.


• Diğer taraftan, İmar Kanunun "yapı ruhsatiyesi" başlıklı 21nci maddesinde öngörülen değişiklik ile yapı denetiminde tanımlanan teknik müşavirlik kuruluşuna müelliflik hakkı tanımlandığı; aynı maddeye yapılan eklemeyle de tadilat projelerinde, proje müellifi mimarların saf dışı bırakılmaya çalışıldığı görülmektedir.


• Taslağın "ruhsat alma şartları" başlıklı 22. maddesinde öngörülen değişikliklerde diğer projeler olmaksızın sadece mimari ve statik projeyle başvuru yeterli görülmüş, teknik müşavirlik kuruluşunca uygun görülen projelerle başvurulması ile idareye, sadece belge kontrolü yaparak 5 gün içinde ruhsat düzenleme zorunluluğu getirilmiştir.


• Kanunun "Kamuya Ait Yapı ve Tesisler İle Sanayi Tesislerinde Ruhsat" başlıklı 26. maddesindeki değişiklikler ile kamu kurum ve kuruluşlarında yeterli teknik personelin bulunmaması durumunda müelliflik ve fenni mesuliyete yönelik sorumluluğun teknik müşavirlik kuruluşlarına yaptırılması zorunlu hale getirilerek, kişisel bir hak olan müellifliğin bu kuruluşlara tanınmasına olanak sağlanmıştır.


• Yabancı ülke elçilik ve konsolosluklarına ayrılan alanlardaki yapıların yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni işlemleri ile etüt ve proje hazırlama ve denetimi işlemlerinin Dışişleri Bakanlığı görüşü doğrultusunda gerçekleştirileceği ifade edilerek bunlara ayrıcalık tanınmış; ayrıca gerçek kişiler veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından kamuya ait alanlarda inşa edilecek yapı ve tesisler ile kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler veya özel hukuk tüzel kişileri ortaklığında veya yap-işlet-devret modeli ile inşa edilecek yapı ve tesislere verilecek yapı ruhsatlarında da bu kişi ya da kurumlara imtiyazlar tanınmış, taslağın Belediye Gelirleri Kanunun 84 ncü maddesinde yapılan değişiklikle de bu kişiler sanki kamu kurumu gibiymişçesine her türlü harçtan muaf tutulmuştur.


• Kanunun 28 inci maddesinde yer alan değişiklik ile "İl sınırı içinde etüt ve projeleri düzenleyecek mimar veya mühendislerin olmaması halinde bu hizmetler görev, yetki ve sorumlulukları 38. maddede belirtilen meslek mensuplarına yaptırılabilir." ifadesine yer verilerek, tekniker, teknik öğretmen, teknisyenlerin mimarlık - mühendislik projeleri hazırlamalarına olanak sağlanmakta; bu suretle mimar ve mühendislerin yasal hakları hiçe sayılmaktadır. Aynı maddede "Şantiye şefinin mimar veya mühendis olması esastır." denilmesine karşın, yargı kararlarının aksine bir yaklaşımla; şantiyede, şantiye şefi mimar ya da mühendisin yardımcısı olarak görev alması gereken tekniker, teknisyen, teknik öğretmenlere şantiye şefliği hakkı tanınarak mimarlık ve mühendislik mesleklerine bir darbe daha vurulmuştur.


• 3621 sayılı Kıyı Kanununun 5. maddesinde öngörülen değişiklikle, kıyılarda 10 metreye kadar yapı yapılabilmesine olanak sağlanarak; bu sayede kıyı talanının önü açılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca kıyı ve sahil şeridinde 11 Temmuz 1992 tarihinden önce inşa edilmiş yapıların korunması ve bunlara yapı ruhsatı verilmesi yönündeki eklemelerle bu tarihten önce yapılan yapılara da af getirilmiş olmaktadır.


• Kıyı Kanununun kıyıları koruyucu ve yapıları yasaklayıcı hükümleri değiştirilerek, sahillere akaryakıt istasyonları ile enerji üretim tesisleri ve benzeri yapıların kurulabilmesine olanak sağlanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu değişiklikle kıyıların dokusunu bozan kanal ve göletler de yapılabilecektir.


• Kanun taslağında öngörülen değişiklikler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkileri artırılmakta ve "Kıyı ve dolgu alanları ile sahil şeritlerinde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun koruma amaçlı imar planlarına ilişkin hükümleri uygulanmaz." ifadesine yer verilerek koruma kapsamı dışına çıkarılmaktadır.


• Taslak ile 4342 sayılı Mera Kanunun 14. maddesine ek yapılması öngörülmüş ve meraların kentsel dönüşüm için rezerv alan olarak tahsisine olanak sağlanması hedeflendiği görülmektedir.


• Bu kanunda öngörülen değişikliklerle göçerlere tahsis edilmiş yerleşim alanlarının kullanılmadığının tespiti bahanesiyle haklarından feragat ettirilerek, ellerinden alınması ve bu alanların da kentsel dönüşüme konu edilmesinin hedeflendiği öngörülmekte, yargı süreçlerinden feragat etmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.


• Mera, İskan ve Kat Mülkiyeti kanunlarında öngörülen değişiklikler ile kentsel dönüşüme engel oluşturmaması amacıyla zilyetliğin önüne geçilmeye çalışıldığı da aşikardır.


• Bu yasa taslağında mimarların telif haklarının da ortadan kaldırılması unutulmamıştır. Nitekim anayasa ve uluslararası sözleşmelerle korunan haklar rahatlıkla ihlal edilebilmektedir. Mülkiyet hakkının bile ihlal edildiği hukuk düzeninde telif haklarını koruyan bir anlayış beklememek gerekir.


• Taslağın 3 maddesi 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda değişiklik yapılmasına yönelik olarak düzenlenmiştir. Bu değişiklikler ile yasanın ilim ve edebiyat eserlerini tanımlayan 1. maddesindeki ifadeler "Bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleri, resmi hüviyeti olmayan her nevi haritalar, planlar, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri ile görev yetki ve sorumlulukları Bakanlık tarafından çıkarılacak Yönetmelikle belirlenen ve yerel yönetimler bünyesinde kurulan mimari estetik kurullarca özgün fikir ifade ettiğine karar verilen ve tescil edilen mimari proje, tasarım ve maketler." şeklinde değiştirilerek mimari projelerin bilimsel eser olarak korunması, yerel yönetimlerde kurulacak estetik kurul kararına bırakılmaktadır.


• Yine kanunda koruma sürelerine ilişkin düzenlenen 27. maddede öngörülen değişiklikle "Mimari eserler için ise, yapı sahibi vefat ettiğinde veya yapı yıkıldığında telif hakkı son bulur." ifadesine yer verilerek, mimarlığa bir saldırı daha gerçekleştirilmektedir.


•Gerek Mesleki haklar, gerek imar ve yapı üretim süreçlerine yönelik uygulamalar karşısında açık tavır koyan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve bağlı odalar da unutulmayarak, bu taslak meslek odalarının yapısını değiştiren düzenlemelerle karşı karşıya kalmaktadır.


Sonuç olarak; meslek alanımızı ve örgütlenmemizin etkinliklerini kısıtlayan düzenlemelerin hızla gündeme gelmesi ve Meslek Odalarına karşı iktidar ve kimi çevrelerin, "işlevsizleştirme ve tasfiye" çabalarının sistematik biçimde sürdürülmekte olması, meslek alanına müdahaleler ve meslek mensuplarının haklarının gasp edilmesi konusunda atılan adımlar artık çok net olarak ortaya çıkmıştır.


Değerli Üyemiz;


Oda Yönetim Kurulumuz, mühendislik ve mimarlık hizmet alanlarını düzenleyen  14 Nisan 2012 tarihi ile başlayan  yönetmelik değişikliklerinden başlayarak 12 Kasım 2012 tarihine kadar gerçekleştirilen tüm yasa ve yönetmelik değişikliklerini  değerlendirmiş ve hedeflenen sistemin eksikliklerinin tamamlanması; öngörülen yeni değişikliklerle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin niteliğinden uzaklaştırılarak taşeronlaştırılması, sosyal güvencelerinin, özlük haklarının, fikri mülkiyet haklarının yok edilmesi; ileri demokrasi söylemlerinin aksine meslek örgütlerinin, böl-parçala-küçült-yönet-etkisizleştir yaklaşımıyla demokratik ve merkezi yapılardan, rekabetçi yerel yapılara dönüştürülerek merkezi kamu yönetimine bağlanmasının, siyasi iktidarların ve siyasi partilerin rant ve rekabet temelli müdahalelerine açık bir yapıya ve arka bahçelerine dönüştürülmesinin yolu açıldığını açıkça görmüştür.


Öncelikli olarak hedefin serbest mühendislik ve mimarlık hizmeti üreten üyelerimiz ve ücretli üyelerimiz olduğu açıktır. Çünkü;  Bakanlığın "2010-2023 yılları için ön görülen Kentges Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi Ve Eylem Planı"na dahi aykırı olan bu taslağın gerekçesinde, Türkiye‘deki mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin başarısız olduğu ön plana çıkarılarak, kurulacak "Teknik Müşavirlik Kuruluşları" ile bu başarısızlığın önüne geçilebileceği vurgulanmaktadır.


"Yatırımcının önündeki engelleri kaldırmak" şeklinde ifade bulan bir yaklaşımla, siyasal iktidarın kentsel dönüşümü gerçekleştirmek için tüm engelleri bertaraf etme amacıyla hazırlandığı ve sektörü "piyasa ilişkileri" çerçevesinde yeniden kurgulayan düzenlemeleri içeren taslağın, mimar ve mühendisleri etkisizleştirerek yapı denetimini sermaye şirketi olan müşavirlik firmalarına bıraktığı, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin de bu sistemde ancak teknik müşavirlik kuruluşlarının taşeronu olarak verilebileceği, ücretli çalışanların ise tüm özlük ve sosyal haklardan yoksun bırakıldığı içeriği gözden kaçmamaktadır.


Serbest çalışan üyelerimizin olası tehditlere karşı özlük haklarının korunmasının sağlanmasında, Odamız  Yönetmelikleri çerçevesinde ,özellikle proje müelliflik hizmetlerinde üyelerimizin telif hakları ile birlikte  meslek hizmet standartlarının sicilinin tutularak mesleki hak ve yetkilerinin korunumu adına bir yapılandırma süreci başlatmış olduğu halde, üyelerimizin proje hizmetlerini SMM Yönetmeliğimiz 16. Madde hükmü gereklerini yerine getirmekte imtina ettiği ve tescil/telif  hakları ile ilgili Odamızın yıllardır vermiş olduğu bilinçlendirme çalışmalarına yeteri kadar geri dönüş olmadığı ile birlikte konu ile ilgili önümüzdeki günlerde yaşanacak olan meslek alanları ve haklarımıza olan müdahalenin çok iyi değerlendirilememiş olduğu fark edilmiş olup, söz konusu değerlendirme raporumuzu paylaşmak gereği hissedilmiş bulunulmaktadır.


Bu bağlamda, ülke mühendis ve mimarlarını yok sayıp, mühendislik ve mimarlık hizmetlerini ulusal ve uluslararası şirketlere teslim eden, ülke kaynaklarını kamu yararını göz ardı edilip denetimsiz şekilde insan unsuru ile ilişkilendirilmeyecek "marka şehir"lere heba eden, kamusal hizmet kavramını yok eden, insana, doğaya, tarihe, kültüre ait ne kadar değer var ise bunları ranta araç eden, merkezi idarenin erkinde olan bu yasa taslağı,  proje üretim sürecinde, uygulama alanında üyelerimizin hak kaybına neden olacak olan yasa taslağını hem toplum yararına hem de mühendislik mimarlık hizmetlerinin düzenleyicisi olarak görmemiz olanaklı değildir.

 

Ülkemizde son yıllarda yeni yapılandırma çalışmaları adı altında "çağdaş, katılımcı, çok sesli demokrasi" söylemleri sürdürülürken; "otokratik -rantçı" bir anlayış doğrultusunda köklü geçmişi olan meslek alanı ve örgütlenmelerine yönelik iktidarın akıl almaz müdahaleleri karşısında meslek insanlarının, örgütlenmelerin önemi bir kez daha açığa çıkmaktadır.

 

Değerli Üyemiz,

 

İçinden geçmekte olduğumuz olağanüstü koşullarda; Meslek Odalarının aydınlatıcı, eşitlikçi, kamu yararı ve meslek etiğini vurgulayan sorumlulukları kritik bir önem taşımaktadır.

Meslek Odalarının Kanun Hükmünde Kararnamelerle işlevsizleştirilmesi yönündeki girişimler bu süreci hızlandırmakta; üyelerimizin mesleki ve özlük haklarını koruma çabaları öncelikli çalışma alanı haline gelmiştir.

 

Bu yaklaşımlar karşısında; meslek ilkelere bağlılığımızdan ve mesleki haklardan asla ödün verilmeyeceği gibi; bunların güvencesi olan Meslek Örgütümüzü her koşulda savunmakta kararlı olduğumuzu, tüm üyelerimizle diğer meslek örgütlerinde de olduğu üye ve örgütsel seferberliğe dayalı bir "Dayanışma Süreci" ile aşılabilecektir.

 

Tüm meslektaşlarımızı yaklaşık bir yılı aşkın süredir devam ede gelen yasal ve yönetsel değişikler sonrasında yaşanacak olan meslek insanı olma hak ve yetkilerimizin elimizden alınmaya çalışıldığı süreci tariflemeyi görev olarak görmüş ve Peyzaj   Mimarlar Odası‘nın "kamu ve toplum yararı" temelinde meslek örgütlülüğünü ve meslek alanını, üyelerin haklarını ödünsüz savunmak ve geliştirmek için çalışmalarını kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğimizi, üyelerimizi her daim bilgilendirmeye devam edeceğimizi  saygı ile duyuruyoruz.

 

Bilgi ve gereğini arz ederiz.

 

Saygılarımızla.

 

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
10.Dönem Yönetim Kurulu

Okunma Sayısı 1286
Fotoğraf Galerisi